Mağara resminin Mezolitik Çağ'a, ekspresyonizmin empresyonizme, kübizmin, ekspresyonizme,
stüasyonizmin kübizme,... üstünlüğü yoktur, aralarında hem ilişki hem fark
vardır, bu ilişki ve fark insanın varoluşundan bu yana biriktirilegen ve
içinden geçtiği toplumun varoluş durumları içinde düşünüldüklerinde hem şimdiki
zamandadırlar hem de burada. Bu yüzden Munch ya da Kokoschka'nın Van Gogh'a ya
da Malevich'in Picasso'ya,... üstünlüğü yoktur. Birbirlerini aştıkları bu
çerçeveden bakınca iddia edilemez. Hepsi de kendi dönemi için buradadırlar,
içinden geçtiğimiz şu anda. Aşmak bilime has bir kavramdır, sanata değil. Bir
sanatçının aşıldığını kimse iddia edemez.
Resim sanatı yeniden tanımlanmalı ve gerekiyorsa kol, dal ve
bölümlere ayrılmalı, farklı adlandırmalar altında diye düşünüyorum. İlk resim
tuvale yapılmadı elbette. fakat bu gün hızla tüketilen çağdaş sanattan ( video
art, kavramsal sanat, performans art, stüasyonist art,...) - adları galeri ve
sanat piyasasında kullanıldığı biçimiyle yazdım - geriye ne kalacak merak
ediyorum. Sanatın hızına erişemediğimiz kullanılıp
atılan bu bölümleri; hızı aşan yeni bir kavram ya da sanat türü gelişmezse,
kendi kendini yok edecek. Kavramsal ve performans sanatında da çalışmalar yapan
biri olarak sürekli zaman kavramıyla, zamanın ilerisiyle ve gerisiyle akan
hesaplaşmalar yaşıyorum. Her hesaplaşmamda tuval resmine geri dönüyorum fakat
bu dönüşlerde çağın gerekliliğine göre
yeniden kodlanmamış imgenin, ışığın, rengin, eksik arzusuyla mücadele
etmek zorluğu doğuyor. Bu gün hala bir Rembrant ya da Rönesanas resmi önünde
saatlerce durabiliyorsak ve bu resmin içine çeken arzuyu kavramsal ya da çağdaş
sanatın hiçbir alanı karşılamıyorsa, insanoğlunun hala erişemediği bir şey var.
Sadece resimle değil, gerçeklikle ışığın buluştuğu noktayı ya da anı yaşarız bu
resimlerde. Figürler hemen yüzünü dönüverip konuşuverecekmiş gibidirler.
Yüzyıllar öncesinde de yaşamış olsalar onların gözlerinden içlerine girer
ruhsal yolculuklarını izleriz. Natürmort tablolarda kullanılan ışık oyunları
ise şimdilerde televizyonlarda, sinemalarda deneyimlediğimiz üçüncü ve dördüncü
boyutun yıllar öncesinden keşfidir esasında.
Teknoloji ne kadar gelişirse
gelişsin, yükseklik, genişlik, derinlik ve zaman boyutu bu gelişmeyle ne kadar
yoğun verilirse verilsin, bize asla portresinden bakan Dostoyevski’nin
gözleriyle bakmıyor ya da “Volga Kıyısında Burlaklar’ın duygusunu geçirmiyor. Resim de diğer sanat dalları gibi estetik haz
ile düşünsel ivme vermek işlevinde yoluna devam etmeli derim. Estetik karşıtı
uygulamalar, çalışmalar ve sunumlar bir yandan alımlayıcının – izleyicinin
algısında kırılmalar, farklı çıkıntılar oluştururken, diğer yandan sanata hak etmediği
bir göçme, küçümseme, yüzeyselleştirme, ruhsal olanı yüzeye çekme, yüklemektedir.
Genellikle Avrupa’da
yaşayan sanatçılarımız expresyonizmi aşamamış bir toplum olduğumuzu
söyleyebilir. Aşamamışlığımız belki de doğu ile batı arsında kalmış olmanın
getirdiği, bir yanı kum, diğer yani cam ile dolu bir çuvalın ağırlığı altında
ezilmemizle bağlantılıdır. İçinde yaşadığımız coğrafyada Doğu
ile Batı arasında kalmak her zaman cebinde nereye çözüleceği belli olmayan bir
düğüm taşımak gibidir.
Tam da aradığım şeyler Asya'da derken birdenbire yanlış kahramanı oluveririz masalın. Ruhumuz terler ve hoyratça köze tutulur.
Masal bu ya; şans eseri devrimin delik ayakkabısı ayağımıza olursa Batı açılan bir pencere olur. Arka bahçemize bakarız pencereden, ruhumuzu yolda aldırmışızdır, ve yetiştirdiğimiz domateslerin domates olma özelliği ortadan kalkmıştır.
Tam da aradığım şeyler Asya'da derken birdenbire yanlış kahramanı oluveririz masalın. Ruhumuz terler ve hoyratça köze tutulur.
Masal bu ya; şans eseri devrimin delik ayakkabısı ayağımıza olursa Batı açılan bir pencere olur. Arka bahçemize bakarız pencereden, ruhumuzu yolda aldırmışızdır, ve yetiştirdiğimiz domateslerin domates olma özelliği ortadan kalkmıştır.
Bizim coğrafyamızın entelektüel insanı en çok bu çıkmazdadır
ve acı çeker.
Diğer yandan alışılmış söylem var bir türlü düzeltemediğimiz. Fotoğrafa resim diyor hala pek çok ressam arkadaşımız dahi. Adlandırma ya da anlamlandırmanın çok da önemli olmadığını düşünmekle birlikte kavramları doğru kullanmamız hiç olmazsa içini de doğru doldurmamız açısından doğru olur düşüncesindeyim.
Diğer yandan alışılmış söylem var bir türlü düzeltemediğimiz. Fotoğrafa resim diyor hala pek çok ressam arkadaşımız dahi. Adlandırma ya da anlamlandırmanın çok da önemli olmadığını düşünmekle birlikte kavramları doğru kullanmamız hiç olmazsa içini de doğru doldurmamız açısından doğru olur düşüncesindeyim.